21 Ekim 2012 Pazar
SİYASAL, YARGISAL VE TEOLOJİK FETVALARA RAĞMEN CEMEVİ ALEVİLERİN İBADETYERİDİR.
Turan Eser/
SİYASAL, YARGISAL VE TEOLOJİK FETVALARA RAĞMEN CEMEVİ ALEVİLERİN İBADETYERİDİR.
"Dolaysıylagerek Yargıtay’ın, gerek TBMM’nin, gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumsal Sünni-Hanefileştirme hedefi kapsamında, Alevileri zorla camiye sokma çabası, yersiz, boş bir hayaldir."
-----------------------------------
SİYASAL, YARGISAL VE TEOLOJİK FETVALARA RAĞMEN CEMEVİ ALEVİLERİN İBADETYERİDİR.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin “Cemevleri” hakkında verdiği kararibret vericidir. Kararın arkasında iseresmi görüşün ve statükonun korunduğuna dair devletin ve iktidarın politiktutumu vardır. Yargıtay’ın “Cemevi ibadet yeri değildir” kararı, teolojik bir fetvayıçağrıştırdığından dolayı, dinsel, siyasal ve yargısal vesayetin izlerinitaşıyor.
Devletin ve statükonun bekçisikonumunda olan üçlü vesayet rejimi, siyaset, yargı ve diyanet eliyle sürdürülmektedir.12 Eylül referandumunun tüm demokratikleşme yalanları, askeri vesayetinzayıflatılıp, yerine ulemanın ve cemaate dayalı yargı vesayetini güçlendirmehedefini gizleyemedi. Cumhuriyetinkuruluşundan itibaren Türkiye’de demokratikleşmenin önünde engel teşkil eden enönemli iki eksenlerden biri ittihatçıların üzerinde durduğu askeri vemilliyetçi zemin iken, diğeri ise siyasal İslamcı cemaatlere dayalımilliyetçilik zemindir. Bu iki zemin arasındaki çatışmanın mağdurları ise,resmi etnik ve resmi dinsel kimliğin dışında duranlardır. Farklı etnik kimlik ve dinsel kimliklereyönelik ayrımcılık ve inkâr politikası, statükonun ideolojik kodlarınıoluşturmaktadır.
Bu açıdan bakıldığındanTürkiye’de demokratik bir değişim yoktur. İnanç özgürlüğünün engellenmesine, diniayrımcılığın tırmandırılmasına ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine dairyaşanan somut gerçeklikler son dönemlerde giderek artmakta olan toplumsal kutuplaşmalarahizmet etmektedir. Devlet ve iktidar eliyle toplumsal huzuru ve barışısağlamakla yükümlüdür ve buna uygun siyaset üretmek zorundadır. Oysa AKPiktidarı, yargı, siyaset ve diyanet üzerinden toplumsal huzuru ve barışıengelliyor. Hükümet farklı inanç topluluklarına karşı ayrımcılık uygulayan politikanınmerkezinde olunca, Yargıtay’da “Cemevikararını” bu açıdan hukuksal olmaktan çok, ideolojik bir karar vermeyi tercihediyor.
YARGININ HUKUKSAL FETVASI, İNANÇ VE ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YASAKLIYOR
Cemevi açılmasına dair aynı davada hukuksal karar vermek yerine, kendinibir Ulema yerine koyan Ankara Cumhuriyet Savcısı Ali Özdemir, geçen sene "Alevilik din değildir. Cemevi deibadethane değildir" diyerek kendince yargı gücüne sığınarak teolojikfetva verdi. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi isebenzer geleneği sürdürerek “cami ve mescit dışında ibadethane kabul edilmez”, “Cemevi ibadet yeri değildir”, “İbadet yeri açmak isteyen Diyanet’ten izinalsın” diye hukuksal karar yerine, teolojik fetva veriyor. Yargınınhukuksal olamayan teolojik fetvası sadece inanç özgürlüğüne karşı vermeklekalmıyor, aynı zamanda Alevilerin örgütlenme özgürlüğüne de yasakgetirerek, “Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği kapatılmasını” talep ediyor.
Türkiye cumhuriyetinin yargı sistemi, hukukun evrensel ilkeleri doğrultusundainanç özgürlüğünü sağlamak yerine, devletin ve iktidarın Sünnileştiricipolitikaları lehine kararlar üretiyor. Alevi insanını inançsal açıdan ve özündendeğiştirmek için yargının da bu iğrenç uygulama ve asimilasyon politikalarınaalet edilmesi, tam bir ilkelliktir. Sünnileştirici politikalar ve fetvalarla tekbir mezhep inancını tüm toplumsal kesimlere ve ülkeye egemen kılmak ve bunulaikliğe, eşitliğe ve inanç özgürlüğüne aykırı ve karşı örgütlenmiş bir Diyanetkurumu üzerinden, üstelik diğer tüm inanç ve dinleri hiçe sayarak sürdürmekorta çağ politikasıdır. Demokratik, laik ve hukuk devleti, yurttaşlarının inancınayön vermez karışamaz, sadece inancını özgürce bir ortamda yasayabilmesi içineşit imkân ve haklar sunar.
YARGITAYIN KARARI ANAYASAYA VE ULUSLARARASISÖZLEŞEMELERE AYKIRIDIR
Yargıtay’ın“Cemevi kararı” ideolojik veteolojiktir. Çünkü hukuksal tanımların ve ilkelerin ulusal ve evrensel açıdanihlal edildiğini göstermektedir. Eğer, Anayasada yer aldığı üzere Türkiye “laik bir cumhuriyet” ise, “egemenlikkayıtsız ve şartsız milletin” ise, “herkesin vicdan, dini inanç ve kanaathürriyetine“ sahip olduğu doğru ise, “ibadet,dini ayin ve törenlerin serbest olduğu “ ve “kimsenin ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç vekanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayıkınanamayacağı ve suçlanamayacağı” Anayasal bir hak ise, Yargıtay’ın “Cemevi kararı” hukuksal değil, resmiideolojinin ve diyanet teolojisinin vesayet ürünüdür.
YARGI İRADESİNİ, DİYANETİN VESAYETİNE TESLİM ETMİŞ
Hukukunüstünlüğünü sağlamak ve korumak yargının işidir. Ne devlet, ne de Yargı sistemibelli bir inancı diğer inançlarda üstün ve ayrıcalıklı tutamaz, kollayamaz.Alevilik gibi farklı inançlara ve dinlere mensup vatandaşlarına kamu ve yargı önündeayrımcılık yapamaz ve eşitlik haklarını ihlal edemez.
Yargıtay kendisi ulemanın yerinekoyup bir Şeyhülislam gibi fetva kararları veremez. Yargıtay’ın dayanacağı mevzuat, Anayasadır.Hukukun evrensel ilkeleri ve Uluslar arası hukuk belgeleridir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevzuatına ve teolojisinesığınarak verilen karar, Aleviler açısından YOK HÜKMÜNDEDİR!
Yargıtay’ınkararına rağmen, Aleviler cemevini ibadet yeri olarak kabul edecektir. Oradaibadet edecektir. Aleviler camiyi Sünni kardeşlerinin ibadet yeri olarak kabuledecektir. Bu nedenle Yargıtay hukuksal karar almak için iradesini, Diyanetİşleri Başkanlığı’nın fetvalarına teslim etmemelidir. Aksi halde demokratik,laik, sosyal ve hukuk devletini koruyamaz ve savunmaz. Yargıtay “Cemevi kararı” ile Diyanet İşleriBaşkanlığı mevzuatına, Diyanetin Alevilik ve Cemevi algısına göre karar vermesi,Yargıtay’ın iradesinin, Diyanetin Sünni-Hanefi inancına dayalı Vesayetineteslim edildiğini ortaya koymuştur.
CEMEVİ ALEVİLERİN İBADET YERİ VE TÜRKİYE’NİNİNKÂR EDİLEMEZ GERÇEĞİDİR.
Geçmişte ve kır koşullarındayaşamlarını sürdüren Aleviler, köylerinden en büyük oda ve mekânlarını Cemeviolarak kullanmıştır. Bugün ise kentleşme ve modern örgütlenmeyle birlikte, Türkiye’de106 tanesi 1990 yılından inşa edilmiş olmak üzere toplam 598 tane resmi kayıtlıCemevi vardır. Avrupa’da bu sayı 250 civarındadır. Aleviinancına sahip olanlar Cem’ini (ibadet), asırlardır ibadethane olarakbildikleri Cemevi’nde yapmıştır. Tümyasaklara, ayrımcılığa ve inkârlara rağmen Aleviler ibadetlerini cami’de değil,Cemevi’de sürdürmüştür.
Eğer birülkede egemen inanç olan Sünnilerin ibadet yeri olan camilerin sayısını vekayıtlarını Diyanet İşleri Başkanlığı tutarken, farklı inançlara ait olan,kilise, cemevi, sinagog ve havra gibi ibadet yerlerinin sayılarını vekayıtlarını Emniyet Müdürlüğü ve İç İşleri Bakanlığı tutuyorsa, bu ayrımcılığınbizzat kendisi, inanç özgürlüğünün yerini güvenlik konseptinin aldığınıgöstermektedir. Bu nedenle Yargıtay kararı bu boyutu da gözeten bir yerdenkarar aldığı, gözde uzak tutulmamalıdır.
Dolaysıylagerek Yargıtay’ın, gerek TBMM’nin, gerekse Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumsal Sünni-Hanefileştirme hedefi kapsamında, Alevileri zorla camiye sokma çabası, yersiz, boş bir hayaldir. Aynı zamanda laik hukuk devleti ilkesi ile vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne aykırıdır.
Sonuç olarak, özgürlükçü laiklikve inanç özgürlüğü için, Yargıtay’ın ve TBMM’nin hukukun üstünlüğünü sağlamak,inanç özgürlüğünün alanlarını genişletmek yerine, dinsel vesayetten kurtulmasızorunludur.
Turan Eser
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder