15 Ekim 2012 Pazartesi

varto ve koçgiri

1KirkbudakDergisiAşiretten Cumhuriyet’e
iki alevi örneği: varto ve koçgiri 
Erdal Gezik

Kaynak:Kirkbudak Dergisi 2005 Guz /Ankara
Sayfa:27-47
çocukluğumun geçtiği Erzincan’daki evimizin oturma odasının bir duvarında Ali ve �ocukları Hasan ile Hüseyin’in tasvir edildiği bir resim, diğer duvarında ise Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’in asker �niformasıyla �ekilmiş bir portresi asılıydı. Resimler babam tarafından asılmıştı. Yaz ayları Dersim’den ziyaretimize gelen dedem ise, her seferinde Mustafa Kemal’in resmine baktığında başını sallardı. Babamı sevdiğinden dolayı onun fotoğrafını indirmediğini s�ylerdi. Neden indirmek istediğini ise anlatmazdı.


Ali ve �ocuklarının resmi ise hi�bir zaman s�z konusu olmadı. Onlar sanki aileden birileriymiş gibiydiler. Kış akşamları annem bizi �evresine topladığında sık sık iki konu hakkında bahsederdi: Kerbela’da Hasan ve H�seyin’in yaşadıkları acılar ve 1938 yılında Dersim’de ‘bize’ yapılan zul�m. Bazen g�zyaşlarını tutamayıp ağladığında, biz de onunla ağlardık. Kerbela’dan bu yana �ektiğimiz acılar i�in.

B�ylelikle odamızın iki duvarı, yetmişli yılların ortasında �ocuk d�nyamızı meşgul etmeye başlamıştı; Dersim’le ilgili duyduğumuz t�m aktarılanlardan sonra Mustafa Kemal’in evimizde asılı resmine nasıl bakmalıydık? Babama g�re, o bizim kurtarıcımızdı; O olmasaydı, biz Alevilerin durumu hi� değişmeyecekti. Alevileri, Hasan-H�seyin’den bu yana zul�m yapan Emevi s�lalesinin baskılarından o kurtarmıştı. Annem ve dedem ise a�ık�a onun hakkında bahsetmezlerdi, ama tepkileri ve anlattıkları başka y�nde d�ş�nmemizi mecbur kılıyordu.

Yirmibeş yıl aradan sonra yine Erzincan’da bu soruyla meşgul bir ortama kulak misafiri oluyorum. Bir grup yaşlı adam, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’le ilgili bir tartışma yapıyor. Onları dinlerken, �ocukluğumdaki o resimler ve sohbetler g�zlerimin �n�nden ge�iyor.  Konuşulanlar ne kadar tanıdık geliyor…

Konunun yalnızca g�nl�k sohbetlerin ilgi odağı olmadığını biliyorum. Cumhuriyet ve Aleviler, ya da Mustafa Kemal ve Aleviler son onbeş yılın Alevi yazımını meşgul eden �nemli meselelerden birisidir. Farklı yaklaşım ve tahlillerin yapıldığı, yoğun tartışma i�eren bir konu. Değerlendirmeler, Alevilerin bir b�t�n olarak başından itibaren Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet fikrinin yanında olduklarından tam aksine Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in onlara yeni bir baskı ortamı getirdiği u�lar arasında gezinmektedir[1].

Aleviler ve Cumhuriyet arası ilişkilere b�t�nsel kavramlar aracılığıyla bakmak yerine, ilk d�nemi esas alarak, farklı b�lgeler a�ısından irdelemek daha yerinde olacaktır. ��nk� bilgilerimiz bir b�t�n olarak ‘taraftar’ veya ‘karşı’ bir Alevi tutumundan bahsedilemeyeceği y�n�ndedir. Bu �nveriden �ıkarak Cumhuriyet’in kurulma aşamasında farklı tutum sergilemiş iki Alevi b�lgesiyle bu makalede ilgilenilecektir. Birincisi, Cumhuriyet’in kurulma aşamasında onunla karşı karşıya gelen Ko�giri (Sivas); ikincisi ise, aynı d�nemlerde Cumhuriyet’in yanında yer almış Varto (Muş) b�lgesidir. Alevi K�rt aşiretlerinin yaşadığı bu b�lgelerin, Cumhuriyet’le ilişkilerinin neden farklı bir hal aldığı sorusuna cevap verilmeye �alışılacaktır[2].


varto’lu T�rkler - ko�giri’li K�rtler

Varto ve Ko�giri’de yaşanan olaylar b�lge k�kenli araştırmacıların da ilgi odağıdır.  Cumhuriyet’in ilk yıllarında hakim olan siyasi tercihler, b�lge araştırmacıları tarafından da s�rd�r�lmeye devam etmektedir. Konuya ilgi salt tarih tartışmasıyla sınırlı kalmamaktadır. Yaşanan olaylara yaklaşım, etnik tercihi doğrudan belirleyen �nemli bir kritik noktadır.

Varto b�lgesiyle ilgili yazan Mehmet Şerif Fırat, Mehmet Halit Fırat ve Burhan Kocadağ, b�lgelerindeki gelişmeleri başından itibaren Alevilerin bilin�li bir tercihi olarak değerlendirmektedirler. Onlar, bu bilincin iki kaynağı olduğuna vurgu yaparlar: Cumhuriyetin kurucularının ilerici-aydın fikirleri ve b�lgenin ve yeni liderlerin ‘T�rk’ karakteri. Yazarlar b�lge Alevilerinin T�rk k�kenli olduğunu ısrarla vurgularlar[3].

Ko�giri k�kenli Mamo Baran, Evin �i�ek ve Ali Kendav gibi araştırmacılar ise, her iki konuda zıt g�r�ş belirtirler. Onlara g�re b�lge Alevilerinin K�rt k�kenli olmaları gelişmelerin belirleyicisi olmuştur. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başından itibaren bu kimliğe karşı uyguladıkları baskıcı siyaset, onları ayaklanmaya kadar g�t�rm�şt�r. Sonraki yıllarda uygulanacak politikalar Ko�girili liderlerin haklılığını g�sterecektir.

Her iki yaklaşımın, Cumhuriyet’in kurucularının 1918-23 arası taşıdıkları fikirlerle ilgili tespitleri kimi sorunlar taşıyor. Her şeyden �nce Kemal ve arkadaşlarının bu d�nemde ne ilericilik ne de T�rk��l�k adına a�ık�a ilan edilmiş programları vardı. Kemal, doğu b�lgelerinde yaptığı propaganda da ‘İslam birliği’ ve ‘halifeliği savunma’ olgularını �ne �ıkartmaktaydı[4]. Anadolu’nun Yunan ve Ermeniler tarafında işgali onun bu propagandasını etkili kılmaktaydı. Ayrıca, Mustafa Kemal bu d�nemde s�rekli T�rkler ve K�rtler’in birlikteliğine vurgu yapmaktan �ekinmiyor, ileride K�rtler i�in bir otonomi olanağını a�ık tutuyordu[5]. O, K�rtlerin ayrılık�ı eğilimleri konusunda olduk�a hassastı. Bu y�zden, K�rt faaliyetlerine karşı başından itibaren tedbir almayı ihmal etmediği kadar[6], K�rt ileri gelenlerini, Ko�giri liderleri de dahil, Ankara s�recine dahil etmekte de ısrarlıydı[7].

Kemal’in bu uyuşumcu siyaseti, 1923 sonrası yıllarda zamana yayılarak değişecekti. Bu y�zden, Vartolular’ın bu erken d�nemde onun ilerici yanını; Ko�girililer’in ise onun aşırı T�rk milliyet�isi olduğunu g�rm�ş olup, tutumlarını buna g�re belirledikleri yorumu tartışmalıdır. Her iki konuda da veriler ve tahminler olsa da, b�lge Alevilerini harekete ge�irecek kadar etkili olmaları zayıf g�r�nmektedir; ��nk� farklı se�imleri belirleyecek nedenler, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gelişinden �nce başlamıştı.


alevi k�rtler

Osmanlı İmparatorluğu’nun son d�neminde Anadolu kırsalında yaşayan Aleviler, iki dinsel merkeze sahipti. Birincisi Hacı Bektaş tekkesi, diğeri ise Dersim (bug�nk� Tunceli) b�lgesi idi.

Ge�mişi 14. y�zyıla kadar giden Hacı Bektaş tekkesinin, doğu b�lgeleri hari� Anadolu Alevileri i�in �nemli bir yeri vardı. Bu merkezden kırsal b�lgelerdeki Alevilerin b�y�k b�l�m� yerel ‘dedeler’ aracılığıyla y�netilmekteydi. Tekke’den buralara yapılan yıllık ziyaretlerle ilişkiler pekiştirilmekteydi. Bektaşi tekkesinin sahip olduğu geniş taraftar ağını yaratmasında, onun Osmanlı merkeziyle olan ilişkileri belirleyici olmuştu. Kurulduğu ge� Orta �ağ’dan, kısa bir d�nem i�in kapatıldığı 1826 yılına kadar, bu ilişki yalnızca 16. y�zyılın ilk yarısında Osmanlı – Safavi savaşları s�resinde kırılma noktasına gelmişti. Osmanlı’nın Şii Safavilerle yaşadığı s�rt�şmelerin bedelini Anadolu’daki Aleviler �dedi. Osmanlılar, Safaviler’le işbirliği i�inde olan Alevilere karşı sert tedbirlere başvurmuştu.

İmparatorluk a�ısından bakıldığında tekke, Anadolu’daki aykırı T�rkmen aşiretlerini kontrol etmek i�in bir ara�tı. Aşiretler a�ısından ise, kendileriyle aynı inancı taşıyan bu tekkeye bağlı olmak, merkezi baskıdan korunmak i�in bir kapıydı. Bu y�zden, tekke, aşırı aykırı d�ş�ncelerin sızması ve İran tehdidine karşı ‘g�zetim’ altında tutuldu[8]. Her iki ihtimalin giderek ortadan kalktığı ve Alevilerin politik merkezlerden uzak, kırsal alanlara uzun s�ren geri �ekilişleri, tekkenin aracı işlevini bir derece azalttı. Bu y�zden onun 1826 yılında kapatılması, Alevi n�fusun ş�pheli faaliyetleri y�z�nden değil, kuruluşundan bu yana kendisine bağlanan Yeni�eri Ocakları’yla ilişkilerinden dolayı idi. 19. y�zyılın ilk yarısında y�r�rl�ğe konulan reformların uzantısında bu birlikler ortadan kaldırıldığında, tekke de onlarla ruhani ilişkilerinden dolayı payını almıştı.     
 
Bektaşi tekkesinin etkili olmadığı doğu b�lgelerindeki Aleviler i�in ise merkez, dağlarla �evrili Dersim b�lgesiydi. Burada dini merkez bir tekke etrafında değil, kendilerini Ali soyuna bağlayan ve ‘Seyit’ unvanı taşıyan kutsal aileler �evresinde �rg�tlenmişti. B�lgedeki aşiretler i�in inancın ruhani merkezlerini bu aileler oluşturuyordu. B�lgenin bir K�rt beyliği olarak imparatorluktan aldığı �zerklik, merkezi y�netimin uzun s�re b�lgeye olan ilgisizliği ve aşiret sisteminin ayakta durması, yakın bir zamana kadar idarenin denetiminden uzak yaşamasını sağlamıştı. Bu da b�lgede �alışma yapan seyitlerin faaliyetlerini s�rd�rmelerini kolaylaştırmıştı.

Bu ailelerden en �nemli olan Ağu�an, Derviş Cemal, Kureyş ve Baba Mansur Seyitleri aşiretleri karmaşık bir sistemle kendilerine bağlamışlardı. Aşiretlerle kurulan ruhani ilişki kalıtsal olarak kabul g�rd�ğ�nden, kuşaklar ve b�lgesel dağılımdan etkilenmemişti. Nitekim, Dersim y�resinden 17. y�zyıldan itibaren Sivas, Malatya, Maraş, Muş, Erzincan ve Erzurum gibi illere dağılan aşiretler, ilişkinin aksaması değil genişlemesini sağlamıştı. Aşiretlerle birlikte onlar da g��lere katılmış, ya da Seyit ailelerinin �yeleri Dersim’den bu b�lgelere yaptıkları yıllık ziyaretleriyle ilişkilerin s�rmesini sağlamışlardı.

Seyitler, Dersim aşiretleriyle birlikte �evre illere yayılmalarına rağmen, taraftarları arasına K�rt aşiretlerin dışında başka etnik kimlikleri dahil edemediler. Onlar, zaman i�erisinde bu aşiretlerin �zelliklerini almadan da kendilerini kurtaramadılar. Seyit aileleri, tıpkı aşiretler gibi, iki d�zeyde i� farklılık g�sterirler: Birincisi, onlar gibi kendi i�lerinde ve aralarında ailesel bazda b�l�nm�ş olmak; ikincisi, yine aşiretler gibi Zazaca ve Kurmanci olmak �zere iki dil konuşuyor olmak. Bu fakt�rler, onların �alışma alanlarını sınırlamakta ve kendi i�lerinde bir merkezin �ıkmasını engellemekteydi[9].

İmparatorluğun Balkanlar ve Orta-Doğu’da toprak kaybı, Anadolu’nun, dolayısıyla Alevilerin bir�ok y�nden daha fazla dikkatleri �ekmesine neden oldu. Merkezi idarenin Alevilere artan m�dahalesi beraberinde farklı tepkileri getirdi. Bektaşi tekkesinde bu s�re� 1826’da, Dersimlilerde ise 1860’larda b�lgenin son beyi Şah H�seyin’in Dersim’den s�r�lmesiyle başladı.

Bektaşiler, tekkenin kapatılmasından sonra, 19. y�zyılın son �eyreğinde yeniden toparlanıp, daha fazla politik gelişmelere dahil oldular. Osmanlı’nın son d�neminde onun modernleşmesi i�in faaliyet g�steren kuruluşlar i�erisinde onlar da yer aldılar. Bu �abaların sonucu olarak 1908 yılında iktidarı ele ge�iren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) �yeleri arasında da vardılar[10]. Bu destek, tarikatın etkili olduğu -tıpkı İTC’nin kendisi gibi- Balkan ve Trakya’daki taraftarlarıyla sınırlı değildi. Bektaşi tekkesinin sorumluları Anadolu’da Aleviler arasında İTC i�in destek arayışlarına katıldı. İTC’nin T�rk milliyet�iliğine kayması ve yine İTC’nin bir uzantısı olarak �ıkacak Kemalist hareketin aşırı merkeziyet�i ve sek�ler girişimlerini, tekkenin ne derecede benimsediği hakkında a�ık veriler olmasa da, 1908-25 arası Bektaşi liderleri iktidar sahipleriyle ilişkilerine devam edeceklerdi. 1926 yılında tarikatların yasaklanmasıyla kendi tekkelerine ikinci kez kilit vurulduğunda, bunun doğru bir karar olduğunu beyan edecek kadar Ankara’nın yanındaydılar[11].

Dersimli Alevilerin yeni d�nemde Bektaşiler kadar başarılı oldukları s�ylenemez. Şah H�seyin sonrası b�lgeleri kargaşaya s�r�klenmişti. B�lgenin g��l� aşiret yapısı ve dini d�zeyde aileler bazında b�l�nm�şl�ğ�, ortak siyaset oluşturmalarının �n�nde b�y�yen bir engel oldu. Bu y�zden 1920’lere kadar olan s�re�te, b�lgenin, periyotlarla kendi i�inde olduğu kadar değişik nedenlerden �t�r� y�netimle şiddetli �atışmalar yaşadığını g�rmekteyiz[12].

D�nem boyunca iktidar merkezleriyle ilişki kurma girişimleri de oldu. Sultan Hamit’in b�lge aşiretlerini silahlı birliklere d�n�şt�rmek i�in kurduğu Aşiret Alayları’na, (‘Hamidiye Alayları’ olarak da tanındı) Dersimli aşiretler de ilgi g�sterdi. B�lgeye karşı duyulan g�vensizlikten dolayı onlar kabul edilmediler[13]. Buna rağmen birliklere subay yetiştirmek i�in İstanbul’da kurulan ‘Aşiret Mektebleri’ne Dersimliler’in dahil olmasına m�saade edildi[14]. Yine 1. D�nya Savaşı d�nemi boyunca Osmanlı cephesine d�nem d�nem Dersimli aşiretler de destek verdiler[15]. Ayrıca 1918 sonrası Mustafa Kemal’in karşısında olduğu kadar yanında da Dersimliler olacaktı.

Buna rağmen b�lge aşiretleri genelde y�netime karşı oluşlarıyla tanındılar. Bu y�zden onların yanaşma �abaları ş�pheyle değerlendirildi. Kritik bir d�nemde ‘K�rt ulusalcılığı’ adına isyan eden Ko�giri bunun �nemli bir kanıtı oldu[16]. Dersim ve �evresindeki Alevi aşiretlerin başarısız �abalarını a�ıklık getirmek i�in iki konuyu biraz daha irdelemek gerekiyor.


aşiret�ilik, alevilik ve milliyet�ilik

Dersimli aşiretlerin gelişen milliyet�ilikler arasında bir b�t�n ‘taraf’ olamamalarını engelleyen iki fakt�r vardı: İlki onların Alevi, ikincisi ise aşiret yapılarının �zellikleriyle alakalıdır. 

Şiilik, tasavvuf ve tarikat�ı geleneğin buluşmasının pop�ler bir varyantı olan b�lge Aleviliği, ge� Orta �ağ’dan itibaren Seyit aileleri aracılığıyla aşiretler �zerinde etkili olmaya başladı. Barındırdığı �zellikler, gelişmeler karşısında onların girişimci ve b�t�nleştirici olmalarını engellemekteydi.

Şii akımına mensup olmalarından dolayı sahip oldukları İmam merkezli anlayışları gereğince, en �nemli politik istemleri halifeliğin İmam soyunu temsil edenlere verilmesi oldu[17]. Bu da onları Sunni halifelerle karşı karşıya getirmekteydi. 16. y�zyılın başlarında Şah İsmail’in başarısız girişimi, taraftarları olan toplumun uzun s�re merkezi iktidardan uzak yaşaması ve b�lgede aşiretler �zerinde kurdukları g�receli iktidarları onların bu hedefini geri plana itti. Yerine konumlarının kabullenmesiyle sınırlı bir siyaset s�rd�rd�ler[18].

Bunun yanı sıra sahip oldukları tasavvuf d�ş�ncesi de 20. y�zyılda boy g�steren milliyet�i hareketlere mesafeli olmalarına neden oldu. Tasavvuf d�ş�ncesinde hakim olan sevgi s�ylemi onları h�manistleştiren �nemli bir etkendi. �z�nde t�m toplumlara eşit bakan, adaletsiz ve eşitsiz d�nya d�zenine karşı �ıkan bu s�ylem, onlara adaletsiz iktidardan uzak durmalarını da �ğ�tl�yordu[19].

Diğer yandan, sahip oldukları ‘tarikat’ anlayışlarıyla bu ikilemler �rt�şmekteydi. Tarikat fikri, Tanrı’yla yeniden b�t�nleşmek i�in �ng�rd�kleri d�rt aşamalı anlayışlarının ikincisini temsil etmekteydi. Karşıtları olan Sunnileri –tıpkı kutsal kitaba bağlı Hıristiyan ve Yahudileri de g�rd�kleri gibi- bu aşamaların ilk basamağını temsil eden ‘şeriat’ kapısında değerlendirdiklerinden, ruhani d�zeyde kendilerinden bir derece d�ş�k g�rmekteydiler. Bu yaklaşım onlara farklı olduklarını s�yl�yor ve farklı da davranmaları gerektiğini �ğ�tl�yordu. D�ş�nsel olarak Sunnilerin taklit edilmesini olanak sunmayan bu anlayış, 20. y�zyılda b�lgede gelişen ırkın farklılığını esas alan iktidar ama�lı ‘milli’ s�ylemlerle mesafeli olmalarının diğer bir nedeniydi.

Yapılarındaki bu olgular onların gelişmeler karşısında pasif bir tutum i�erisine girmelerine neden olurken[20], taraftarları olan aşiretlerin de d�nyasını b�y�k oluşumlara kapatan farklı etkenler vardı.

Aşiretler i�in her şeyden �nce aşiret i�in d�ş�nmek, onun değerlerine ve reisine bağlı kalmak temel g�d�yd�. Hayatta kalmak ve m�dahalelere karşı kendini savunmak i�in bu şarttı. Altmıştan fazla aşiret ve tayfanın yaşadığı b�lgede, bu temel prensip tersten de form�le edilebilirdi: “kendi pozisyonunu korumak i�in �tekinin y�kselmesine fırsat vermemek”. Sınırlı ekonomik olanakların olduğu, g�� merkezlerinden uzak bu b�lgede bu g�d� s�rekli sınanmakta, değişen ittifaklara ve s�rt�şmelere yol a�maktaydı. Değişen birliktelikler ve �atışmalar i�inde tek değişmeyen, ‘d�şmanın d�şmanının dostluğu’ kuralıydı -bu temelde kurulan ittifakların ne kadar g�receli ve kısa �m�rl� olabileceği ise bilinmekteydi[21].

Y�kselmek i�in ekonomik olanakların sınırlı olduğu Dersim’de, �ne �ıkmanın yine de kimi yolları vardı. Bunlardan ilki şiddet kullanma derecesine bağlıydı. Bu da �oğu zaman aşiretin n�fusu ve coğrafi konumuyla ilgiliydi. Dağlık b�lgelerde yaşayan, sınırlı d�zeyde tarımcılık yapan aşiretler şiddete en fazla başvuran ve en tecr�beli olanlardı. Onlar, eksik �retimlerini yaptıkları talanlarla telafi etmeye �alışıyorlardı. Yaşadıkları dağlık alanlar da onları karşı saldırılara karşı koruyordu. Osmanlı denetiminin zayıf olduğu d�nemlerde �oğu kez Dersim dışında yaptıkları talancılıkla ge�imlerini sağlıyor ve zenginleşebiliyorlardı. Bunun bir sonucu olan n�fus artışı, yayılmayı ve toprak işgallerini de beraberinde getirmekteydi. Aşiretlerin Dersim dışına g��lerinin �nemli nedenlerinden biri buydu. Cumhuriyet’le birlikte Dersim �evresinde sağlanan denetimlerle bu aşiretler de talanlarını i�e y�neltmeye başladılar. Bu da i� �atışmaların artması ve daha fazla b�l�nmeyi beraberinde getirdi[22].

Aşiretlerin ikinci y�kselme aracı ise politik merkezle kurdukları ilişkiler olabiliyordu. Bu y�nteme başvuranlar da �oğu kez şiddet uygulamaktan g�receli olarak uzak duran, ya da dağlı aşiretlerin istilası altında olan ova aşiretleriydi. Osmanlı’nın b�lgeye sınırlı ilgisi uzun d�nem bu aracı etkili kılmamıştı. Y�netim b�lge temsilini bir beyle sınırlandırmış ve aşiretlerle kendisi arasındaki aracılığı ona bırakmıştı. Bu beylerden sonuncusu olan Şah H�seyin’in g�revine son verildiğinde, ortaya yeni bir durum �ıktı. B�lgede etkili olmak isteyen y�netim, yeni aracılar yaratmak i�in girişimlere başladı.

�nceki sayfalarda belirtildiği gibi, 1890’ların başlarında Hamidiye birlikleri uzantısında kurulan Aşiret Mektebleri’ne Dersimli aşiretlerin katılımına sınırlı �l��de m�saade edilmişti. Bu mekteplere alınanlar arasında Ferhadan ve Karabalan gibi Hozat aşiretlerinin �ocukları vardı. Se�im tesad�f değildi. Dersim’in idari merkezi konumundaki Hozat, Abbasan ve Qozu (Ko� Uşağı) gibi aşiretlerin silahlı tehdidi altında yaşanmaktaydı. Bunu da en fazla hisseden Karabalan ve Ferhadan gibi şiddete g�receli uzak olan ova aşiretlerdi[23].

Siyasi otoriteyle yapılan bu işbirliği, Abbasan ve Qozu aşiretlerine karşı konumlarını g��lendirmek i�in yapılmış bir girişimden başka bir şey değildi. Bu işbirliğinin ebedi olmadığını da taraflar bilmekteydi. Sonradan Mustafa Kemal’in yanında yer alarak �nlenecek Diyap Ağa bu d�nemi en iyi yansıtan kişilerdendir. Ferhadan aşireti �yesi olarak 1900’ların başında Aşiret Mektebi’nde okudu. Buna rağmen 1908 ve 1916’da Dersim’de patlak veren isyanların liderlerinden birisi de o idi[24]. 1920’de Ankara’da Birinci Meclis’e Dersim mebusu olarak girdi ve ‘biz buraya �lmek i�in geldik’ diyerek Ankara’yı İstanbul’a karşı savunmakta ısrarlı olduğunu g�sterdi[25]. 1925 yılında ise, Şeyh Sait isyanın ilk d�nem başarılarından etkilenerek, aşiretlerle toplantı yapıp isyan etmeyi planlayan kişi oldu[26]. Sait taraftarları yenilgi aldıklarında da, hızla devlete bağlılığını bildirmekte gecikmedi[27]. Bir başka �rnek ise Karabal aşireti �yesi Hasan Hayri’ydi. O, 1890’larda kurulan aşiret mekteblerinde okumuş bir subaydı. 1916 yılında b�lgesinin isyana katılmaması i�in b�y�k �abalar harcadı[28]. İlk Ankara Meclisi’nde yer aldı ve onun K�rt ve T�rk birliğini temsil ettiğini y�ksek sesle bildirdi. Buna rağmen 1925 Şeyh Sait isyanıyla alakalandırıldı ve asılmaktan kurtulamadı[29].  

Bu d�nemde adı ge�en Erzincan – P�l�m�r aşiretlerinden Balabanlar da ilgiye değerdir. Onlar, b�lgenin lideri konumundaki �arekan aşireti karşısında g�� olabilmek i�in, Sultan Abd�lhamit’i beklemek zorundaydılar. B�lgenin son beyi Şah H�seyin bir �arekan �yesiydi. O tarih sahnesinden �ekildikten sonra, ailenin g�c�n� kırmak i�in y�netim Şah H�seyin’in oğullarını Erzincan’a yerleştirmiş ve kendilerine daha az itibarlı mevkiler vermişti. Oğulları bunu kabul etmiş ve b�ylece �arekanların b�lge aşiretleri �zerindeki etkisinin kırılma s�reci başlamıştı. Sultan Abdulhamit’in siyaseti sayesinde, �arekanların ezeli karşıtları Balabanlar da ilk defa Sarayın desteğini aldılar. Liderleri G�l Ağa da artık Paşa olanlar arasındaydı. G�revine sadıklığı, 1. D�nya Savaşı d�nemince ağır kayıplar veren nadir Alevi aşiretlerinden birisi olmasına neden oldu. Osmanlı ordusuyla �atışmalara katıldığı i�in Erzincan’ı ele ge�iren Rus ve Ermeni birliklerinin baskılarından kurtulmak i�in aşiretiyle Malatya’ya g�� etmek zorunda kaldı. Balabanlar ciddi sıkıntılar yaşadılar[30]. G�l Ağa savaş sonrası aşiretiyle topraklarına d�nd�ğ�nde K�rt�� eğilimler g�sterdi. Ko�giri liderlerinden Alişan Bey onunla g�r�şt�ğ�nde, ‘hani toplarınız nerede’ diye isyanın başarısıyla ilgili ş�phelerini dile getirdi. Balaban reisleri 1920’de uluslararası kurumlara ‘K�rtler adına’ telgraflar �ekip, T�rklerle K�rtlerin birlikteliğini bildirenler arasında yer aldılar[31]. Bu onların son siyasal eylemleri oldu. Sonraki yıllarda Balabanlardan bir daha bahsedilmeyecekti. 

Aşiretlerin politik oyunları, geleneksel Dersim toplumunun dağıtıldığı 1938 yılına kadar devam etti. Oyunun kurallarının 1920’den sonra değiştiğini, daha doğrusu Ankara’nın İstanbul olmadığını ge� fark edeceklerdi. Ne gariptir ki, farklı a�ılardan bu değişimin ilk belirtileriyle karşılaşacaklar yine de Varto ve Ko�giri gibi Alevi aşiretlerin yaşadığı sınır b�lgeler olacaktı.


varto

Muş ilinin kuzey batısındaki bu k���k yerleşim yerinin �n� ve hikayesi 1925 yılında Şeyh Sait liderliğinde yapılan K�rt isyanının ilk �rg�tleyicisi olan Cibranlı Halit Bey’den kaynaklanır. Halit Bey, adının da ifade ettiği gibi Cibranlı aşiretinin �yesidir. Cibranlılar, Muş- Erzurum hattında yaşayan yarı g��ebe bir aşirettir. Sunni inancından olan Cibranlılar, b�lgedeki diğer Sunni aşiretler gibi aşırı muhafazakarlığıyla bilinen Nakşibendi tarikatına bağlıdırlar.

Cibranlılar b�lgede diğer aşiretlere uyguladıkları şiddetle tanındılar. Sultan Abdulhamit’in b�lgede gelişen Ermeni istemlerine karşı itaatsiz aşiretlerden faydalanmak i�in kurduğu Hamidiye Alaylarına, Cibranlıları da dahil etmesi onları daha g��l� bir konuma getirdi. Halit Bey bu s�re�te İstanbul’da Aşiret Mektebi’nde okudu ve 1. D�nya Savaşı’na aşiretinin başında subay olarak katıldı. Cesaretli ve yetenekli bir asker olarak tanındı. Cibranlılar Hamidiye Alayı olarak yalnızca Osmanlı adına savaşlara katılmadılar, yeni konum ve donanımlarıyla aşiretler �zerindeki baskı ve talanlarına da devam ettiler. Hamidiye Alayları’na dahil olmayan b�t�n aşiretler gibi Varto’da yaşayan Alevi aşiretler de bundan payını aldı[32].

1918’de birliklerin kurucusu Abdulhamit ve onun İmparatorluğu yenildiğinde, Cibranlı Halit de hızla yeni arayışlara girdi. Kendisini kısa zamanda K�rt siyasetinin i�inde buldu ve 1919 yılında b�lgede K�rt devleti i�in �alışmalara başladı. Hazırlıkları i�in ilk �aldığı kapılardan birisi, kısa bir zaman �ncesine kadar baskı altında tutmaya �alıştığı b�lgedeki Alevi aşiretleri oldu. 1919 yılının sonlarında Kara� k�y�nde onlara, temsilcisi Binbaşı Kasım aracılığıyla fikirlerini aktardı.

Halit, Alevi ve Sunnilerin bir ırktan geldiğini, bağımsızlıklarını almak i�in birlikte �alışmak gerektiğini ve bu �abanın da uluslararası desteğe sahip olduğunu aktarmaktaydı. Alevi aşiretlerinin Hamit’in temsilcisine verdikleri cevap kısaydı: “Bizler �teden beri sizlerden ayrı bir zihniyetle yaşamış ve bu uğurda da hesapsız kurban vermiş kimseleriz. Bu işte sizinle birleşmeyiz ve Mustafa Kemal’in doğru yolda olduğunu da Hacı Bektaş Veli �nderimizden gelen Delil’ler bizlere anlatmışlardır”[33].

Halit buna rağmen �alışmalarına devam etti. 1925’te Şeyh Said isyanıyla son bulacak bu hazırlıklar i�in Azadi �rg�t�n� kuranlar arasında yer aldı. İsyanı fiilen kendisi y�netemedi. O ve onun gibi asker k�kenli arkadaşları 1924 yılının sonbaharında Beyt�şşebap’ta yaşanan olaylardan dolayı tutuklandı. O, bundan kısa bir s�re sonra da Bitlis’te asıldı. Cibranlı Halit ve arkadaşlarının tutuklanmasından sonra Azadi �rg�t�n�n sorumluluğu Şeyh Sait ve yakınındaki diğer Şeyhlere kaldı. Onların liderliğinde isyan hazırlıkları devam ettiğinde, b�lge Alevilerinin 1919 yılında ifade ettikleri ş�pheleri ger�ekleşmiş oldu.

Alevilerin, Muhafazakar Nakşibendi Şeyhlerinin y�r�tt�ğ� bir isyana destek vermeleri m�mk�n değildi; ��nk�, belirttikleri gibi, başarıya ulaştıkları takdirde kendilerini iyi bir gelecek beklemiyordu. İsyanın karşısında durmaktan bu y�zden �ekinmediler. 1925 yılının ilkbaharında isyan s�resi boyunca yer yer onlarla �atıştılar[34].


ko�giri

Cibranlı Halit’le aynı zamanda K�rt siyasetine dahil olan Alevi k�kenli K�rtler de vardı. Bunlar Sivas’ın Ko�giri b�lgesinde yaşıyorlardı. Ko�girililer isyanlarını organize etmekte Halit’den daha başarılı oldular -her ne kadar başarısızlık konusunda aynı kaderi paylaşsalar da. Ko�girili liderler 1920’nin temmuzunda ilk �atışmalarını yaşadılar. 1921 yılının yaz mevsimine kadar s�recek olaylar esnasında karşılarında yeni iktidar merkezi Ankara’yı ve ona bağlı g�venlik kuvvetlerini buldular. 

Sivas - Erzincan arası yayılmış Ko�girililer, kalabalık n�fuslarıyla, b�lgede en etkili aşiretti[35]. Aşiretin etkisini artıran başka bir fakt�r de, onların Dersim b�lgesiyle olan g��l� ilişkileriydi. Ko�girililer kendilerini Batı Dersim’in yerlileri olan Şeyh Hasan aşiretlerine bağlarlardı. 20. y�zyılın ilk �eyreğine kadar da canlı kalan bu ilişki, ancak Cumhuriyet’in b�lge �zerindeki kontrol�n�n artmasıyla yok olacaktı[36].

Ko�girililer isyan hazırlıklarını yaptıklarında kendilerine diğer Alevi K�rt aşiretlerin, �zellikle Dersim b�lgesinin ve sonra Sunni K�rtlerin yardımda bulunacağına inandılar. Beklentileri b�y�k �apta ger�ekleşmedi. Yalnızca sınırlı bir Dersimli grubu onlara destek sundu; Alevilerin b�y�k b�l�m� ve Sunni K�rtlerin t�m� onlardan uzak durmayı tercih etti; aynı d�nemde kendi b�lgesinde isyan hazırlıkları yapan Cibranlı Halit de. 

Ko�giri isyanı T�rkiye tarihinin �nemli bir d�n�m noktasında ger�ekleşti. K���k bir b�lgeyi ve grubu aşmasa dahi, �zerinde durulması gereken bir isyandır bu. Her şeyden �nce o, Alevilerin Anadolu’da uzun bir s�reden sonra ger�ekleştirdikleri ilk politik eylemdi. İkinci olarak, 1918 sonrası T�rkiye’sinde K�rtler adına yapılmış ve a�ık ulusal hedefleri olan ilk isyandı.

Ko�giri, o tarihe kadar hi� bir olayda adı ge�meyen, aksine yerleşik ve barış�ıl aşiretlerin yaşadığı bir b�lge olarak biliniyordu. Ko�giri’nin, bu ilklere imzasını atacak kadar değişmesine neler sebep olmuştu?

1910’larda b�lgede bulunmuş, gezmiş İngiliz Mark Sykes onları ş�yle tanımlıyordu: ‘Bu insanlar farklı ve belirgin �zellikleri olan bir ırktandırlar; şimdiye kadar karşılaştığım, D�rziler ve Maltyalı Sinemelliler dışında hi� bir topluma benzemiyorlar. Uzun boylu, yakışıklı ve iri yapılı tipleriyle antik �ağdakilerin Jupiter Olimpos’o atfettikleri �zellikleri yansıtıyorlar: dolgun dudaklı, uzun, geniş ve ipeğimsi sakal; kartal ama ince şekilli burun; b�y�k, siyah ve yumuşak g�zler; d�zg�n kaşlar, y�ksek ve geniş alın. Geleneklerinde aşırı derecede terbiyeli, fevkalade nazikler. Konuşma tarzlarında ise uysaldırlar. İnan�ları Şiiliğin ilerlemiş bi�imi, dilleri ise kendine has ve K�rt�e’nin anlaşılmaz bir leh�esidir; ne Dersimliler, ne Diyarbakırlılar ve ne de Baban K�rtleri tarafından anlaşılır. K�kenlerini Dersim’e bağlıyorlar; eski zamanlarda buradan s�r�ld�klerine inanıyorlar’[37].

İşte hi� beklenmedik şekilde bu uysal Aleviler 1920’de K�rtler adına Ankara h�k�metine karşı isyana kalkmışlardı.

Onların da hikayeleri, d�nemin diğer �ne �ıkan K�rtleri gibi, Sultan Abdulhamit’le başlar. Sultan Abdulhamit’in ‘Paşa’ ilan ettiği kişiler arasında, Ko�giri aşiretinin lideri Mustafa Bey de yeraldı.  Mustafa Bey, b�ylelikle b�lgesel siyasette ‘Mustafa Paşa’ olarak meşru bir konum kazanmış oldu. 1900’ların başlarında erken �l�m� aşiretin liderliğinin gen� oğulları Alişan ve Haydar Bey’e ge�mesine neden oldu[38]. Mustafa Paşa’nın eğitimli �ocukları babalarından yalnız konumlarını değil, aynı zamanda ona katiplik yapmış Alişer’i de devraldılar. B�ylelikle babaları �ld�ğ�nde hen�z 16 yaşlarında olan bu gen� aşiret liderlerinin gelişiminde sonradan ‘Alişer Efendi’ namıyla tanınacak kişinin belirleyici bir konumu oldu[39].

Sykes’ın kendine has olarak tanımladığı Ko�girililerin belki en has �yesi de Alişer idi. Onun hakkındaki dağınık bilgilere g�re, 1882 yılında Ko�giri’de Şeyh Hasanlı bir ailenin �ocuğu olarak d�nyaya geldi. İyi bir eğitim aldı ve gen� yaşta Mustafa Paşa’nın danışmanı oldu. T�rk�e, Kurmanci ve Zazaca dışında Rus�a ve Ermenice bildiği de aktarılar. G��l� bir propogandacı olan Alişer aynı zamanda şiirleriyle tanınır. Alevi motifleri ve b�lgenin tarihini işlediği şiirlerinde muhalif ve Dersimci bir ruh hakimdi. 1921 yılında Ko�giri yenilgisinden 1937 yılında �ld�r�lmesine kadar Dersimli lider Seyit Rıza’nın yanında kaldı. Alişer, �mr�n�n sonuna kadar t�m girişimlere rağmen teslim olmaya da, Ankara’ya olan muhalefetinden vazge�meye de yanaşmadı[40].

Alişer’in politik �alışmaları hakkında ilk bilgiler 1. D�nya Savaşı s�resince gelir. Erzincan’da Rus ve Ermeni birlikleriyle g�r�şmeler yapar. B�lgedeki kargaşadan faydalanıp, Ruslardan aldığı silahları Dersimli aşiretlere aktarır. 1918 sonrası İstanbul’da kurulan K�rdistan Teali Cemiyeti ile ilişki kurar. Ko�giri aşiret reisleri Alişan ve Haydar Beyi de �alışmalarının i�ine �eker. �alışmalarına ayrıca kendisi gibi bir K�rt ulusalcısı olan Batı Dersim k�kenli Nuri de dahil olur. Nuri, K�rdistan Teali Cemiyeti’nin (KTC) K�rt b�lgelerinde �rg�tlenme kararı doğrultusunda Ko�giri’ye gelmişti[41]. 1920 yılında imzalanan Sevr Antlaşması –ki bu antlaşma b�lgede bir K�rt devletinin kurulmasını �ng�rmekteydi- Nuri’nin �alışmalarının hızlanmasına neden oldu. KTC ile ilişkiler 1920 yılında koptuysa da[42], onlar isyan hazırlıklarına devam ettiler.

Planlanlarına g�re, isyana Dersim’in katılacağı kesindi. Dersim’in katılması diğer K�rt b�lgelerini de teşvik edecekti. Alişer bu y�zden s�rekli Dersim’le ilişki halinde oldu. İsyan başladığında ise bizzat �atışmaları y�netenler arasındaydı[43]. Dersim’den bekledikleri desteğin gelmemesiyle, isyan başladığı hızla bitti.

Bu kısa s�ren, fakat bir o kadar ilgin� olan isyan, yalnız Alişer’in �abalarına bağlanabilir mi? Alişer’in işini kolaylaştıran başka fakt�rlere daha değinmek gerekiyor.

iki dersim

Her iki b�lgedeki aşiretlerin Dersim k�kenli oldukları ve işlenilen tarihe kadar da Dersim’le ilişkilerini canlı tuttukları belirtilmişti. Yine de arada �nemli bir fark vardı. Ko�girililer Batı Dersim aşiret birliğine, Varto aşiretleri ise Doğu Dersim’deki aşiretlerden birisine bağlıydılar.

Geleneksel Dersim, Batı ve Doğu olmak �zere iki gruba ayrılır. Batı Dersimli’lerin b�y�k b�l�m� Şeyh Hasanlar olarak bilinirler. Şeyh Hasanlar, yirmiden fazla aşiretin oluşturduğu bir konfederasyondur. Şey Hasanların reisleri, b�lgenin son muhalif liderlerinden Seyit Rıza’nın bağlı olduğu Yukarı Abbasan aşiretinden �ıkardı. Dersim’in idari merkezi Hozat olmasından dolayı, siyasi gelişmelere daha fazla katılım g�steren bir topluluktu.

1890’lara kadar birlikteliklerini koruyan Şeyh Hasanlar İmparatorluğa karşıtlıklarıyla tanındılar[44]. Bu y�zden, y�netimin daha fazla ilgisini �ektiler. Abdulhamit’in aşiret mekteblerine aldığı kişiler buradan �ıktı ve yine paşalık unvanları vererek y�netime bağlamak i�in şahıslar -Ko�giri �rneğinde olduğu gibi- buralardan se�ildi. Abdulhamit y�netimiyle ilişkilerin bu boyutunu yaşayan b�lge Alevileri belki bundan dolayı, tıpkı Hamidiye Birliklerine dahil olan Sunni K�rt aşiretlerinde olduğu gibi, 1918 sonrası mevkilerini kaybedecekleri teredd�d�n� yaşadılar. Bu y�zden Alişer, 1920 yılında Batı Dersim’de  ‘hilafet ordusu m�fettişi’ unvanıyla dolaşıyor ve yaptığı konuşmalarda, Mustafa Kemal’i Padişah’tan habersiz işler yapmakla su�luyordu[45].   

Ko�girililer b�yle bir b�lgeyle organik ilişkisi olan ve desteğini alan bir topluluktu. Tıpkı Şeyh Hasanlar gibi onlar da değişik tayfalardan oluşmuşlardı. Ko�giri liderleri İbolar olarak bilinen tayfadan �ıkardı. B�lgedeki diğer Alevi K�rt aşiretleriyle (Şadilli, İzol, Canbegan, Germiyan, �arekan) karşılaştıramayacak kadar kalabalık n�fusa sahiptiler. Batı Dersimden aldıkları desteğin yanı sıra, Abd�lhamit’in verdiği stat�, onları b�lgenin tek y�neticisi durumuna getirdi.

Yanı sıra Ko�giri ekonomik a�ıdan daha iyi bir konumdaydı. Bu y�zden, Dersim’de yaşanan aşiret �atışmaları ve �ekişmelerine daha uzak konumdaydılar. Bu da Ko�giri aşiretinin liderliğinin diğer aşiretler tarafından tanınmasını kolaylaştırmaktaydı. Dolayısıyla Ko�giri aşiret liderlerini etkilemek b�lgeyi y�nlendirmek i�in yeterliydi. Bunun i�in de Alişer’in konumundan daha iyi bir konum olamazdı; ��nk�, Ko�giri aşiret reisleri bizzat onun yanında yetişmişlerdi.       

Abdulhamit’in siyasetinden kısmen faydalanan Ko�giri ve Batı-Dersim aşiretlerinin aksine, Varto b�lgesi aşiretleri (Hormek, Lolan, �arekan, Abdalan) tıpkı bağlı oldukları Doğu Dersim aşiretleri gibi g�receli olarak idari merkezlere uzaktılar. Ayrıca Varto aşiretleri Doğu Dersim’deki gibi bir aşiretler �st� formasyona sahip değildiler. Her birinin Dersim’le ilişkisi b�y�k oranda kendi aşiretleriyle sınırlıydı. Ekonomik olanakların da sınırlı olması, bu b�lgede �ekirdek aşiret�iliği ayakta tutan başka bir fakt�rd�. Bu y�zden aşiretler arası s�rt�şmelerin zemini her zaman hazırdı. 1. D�nya Savaşı’nın b�lgeye yıkıcı etkileri, bu s�rt�şmeleri daha da derinleştirecek bir temel attı. Varto Alevilerinin bu yapıları, Sunni Cibranlılar’ın baskılarına karşı ortak cephe oluşturmalarını engellemekte ve bu da onları kendilerini savunmak i�in dış destek aramaya zorlamaktaydı[46].

Aslında Varto b�lgesinin Ko�giri’yle paylaşmadığı ve onu daha fazla meşgul eden başka bir sorunu vardı.


k�rt olmanın sorunları

Varto b�lgesinde etnik kimliğin tarifi Ko�giri’deki gibi belirgin değildi. Ağırlıklı olarak Alevilerin K�rt,  Sunnilerin ise T�rk olduğu Sivas-Erzincan hattında, Ko�girililer i�in her iki �zellikleri tartışmasız bir b�t�nl�k oluşturmaktaydı. Aleviliğin K�rt, Sunniliğin ise T�rkl�kle �zdeşleştirildiği bu b�lgede genel olarak her d�zeyde bu tanımlamalar kabul g�rmekteydi[47]. Bu y�zden �rg�tlenmelerinin ilk �nemli toplantısına H�seyin Abdal tekkesi de dahil edilebilinmişti. Yine isyanın �rg�tleyicisi K�rt ulusalcısı Alişer’in şiirlerinde de bir o kadar da Alevi motifleri bulmak m�mk�nd�.

Varto b�lgesinde ise durum biraz daha karışıktı. Alevi ve Sunni n�fusun eşit orantıda olduğu bu b�lgede, Sunni Cibranlılar silahlı g��leriyle baskın bir konumdaydılar.   
Sultan Hamid 1890 sonrası b�lgedeki tercihini Cibranlılar lehine yapıp onları Hamidiye Alaylarına dahil ettiğinde, bu onların baskılarını meşru bir destekle artırarak s�rd�rmelerini sağlamıştı. Bu y�zden 1890 sonrası s�re�te iki topluluk arası din yanı sıra, siyasi ayrım da daha da derinleşti. B�ylelikle Alevilerin, Cibranlıları koruyan İstanbul’a karşı mesafesi de arttı. 1918’de İmparatorluğun dağılma arifesinde Cibranlı Halit kendi konumunu koruyabilmek i�in K�rt cephesine ge�ip, Alevi aşiretleri de buna davet ettiğinde m�mk�n olmayan bir şeyi ger�ekleştirmek istiyordu.

Aslında, toplantının yapıldığı tarihe kadar Cibranlılar Alevileri K�rt olarak g�rmezlerdi. Ko�giri b�lgesinin aksine, Varto’da ‘K�rt’ terimi ‘M�sl�man’ olmakla eş tutulmaktaydı. B�lge Sunnilerince Aleviler de M�sl�man olarak kabul edilmediklerinden, K�rt sayılmazlardı. Aleviler ‘Kızılbaş’ veya ‘Alevi’ olarak adlandırılır ve kendilerini de bu terimlerle tanımlarlardı[48].

Sunni ve Osmanlı karşıtlığının bizzat Cibranlılarla olan g�nl�k s�rt�şmelerle canlı tutulduğu Varto’da, bundan dolayı Bektaşi temsilcilerinin iktidar lehine �abaları daha başarılı olmaktaydı. Bektaşi temsilcileri, bu t�r girişimleri 1. D�nya Savaşı esnasında Ko�giri ve Batı Dersim’de yapmışlardı Varto’daki ikilemleri yaşamayan bu b�lgede sonu� alamamışlardı[49]. Tekke’nin, Mustafa Kemal hareketiyle yakın ilişkilerini b�lge aşiretlerine aktarma �abalarının ise, farklı bir durum yaşayan Varto Alevileri �zerinde etkili olduğu a�ıktı[50].

Cibranlı Halit’i koruyan Osmanlı’nın yıkılmasına Varto’lu Aleviler yalnızca sevinebilirlerdi. M�mk�n olduğu yerde ise bu s�reci desteklemekten de ka�ınmadılar.


k�rt�e konuşmanın sorunları

Varto’daki Sunni ve Alevi aşiretleri arasında başka bir fark da konuştukları dillerden kaynaklanıyordu. Burada Sunni aşiretler Kurmanci, Alevilerin b�y�k �oğunluğu ise Zazaca konuşmaktaydı. Bu �zellik, onların karşı karşıya gelişlerini ne kadar etkiledi?

Bu b�lgelerde genel olarak iki grup i�erisinde de iki dil yaygındı ve bu her yerde Alevi- Sunni ayrımına tekab�l etmezdi. Sunni K�rtler i�erisinde Zazaca ve Kurmanci konuşanlar olduğu gibi, Alevilerde de bununla karşılaşılıyordu. Alevi K�rtler i�in bu ayrım b�lgesel bazda ş�yle ifade edilebilir: Dersim i�inde �oğunluk Zazaca konuşurken, Mazgirt, Pertek, Hozat gibi il�elerde g�z ardı edilemeyecek bir Kurmanci konuşan topluluk vardı. Yine Dersim’i �evreleyen illerden Erzincan, Erzurum, Bing�l, Muş, Elazığ’daki Alevilerin �oğunluğunun dili Zazaca iken; Sivas, Malatya ve Maraş ve kısmen Erzincan b�lgesindeki Alevilerin dili ağırlıklı olarak Kurmanci idi. Yan yana yaşadıkları yerlerde ise genelde aşiretler iki dilli olmaktaydı.  Farklı dil konuşmalarının Alevi aşiretleri arasında bir ayrıma yol a�tığına dair veriler yoktur. Zaten onları birleştiren ve kimliklerinin �nemli bir par�ası olan Alevi inancın temsilcileri olan Seyit aileleri de kendileri gibi iki dilliydiler.

Diğer yandan Alevi K�rtlerin dillerine karşı �zel ilgilerini g�steren fazla bir veri de yoktur. 19. y�zyılın sonlarından itibaren Osmanlı sınırları i�inde gelişen K�rt��l�k �alışmaları, Sunni K�rt k�kenli aydınların girişimiyle Kurmanci’nin yazı dili olarak yaygınlaşmasını da sağlamıştı[51]. Alevi K�rt ileri gelenlerinden de bu �alışmalar i�erisinde yer alanlar olmasına karşın, bu onların kendi dillerine karşı b�yle bir �aba g�stermelerine yol a�madı.

Bildiğimiz kadarıyla bu y�nde tek istisna Alişer olmaktadır. O, Ko�giri isyanının hazırlığı sırasında K�rdistan Teali Cemiyet (KTC) tarafından �ıkartılan Kurmanci ‘Jin’ dergisini b�lgesinde dağıtımı ve okunmasını teşvik etmiş ve K�rt�e konferanslar vermişti[52]. Yine onun, Ko�giri ve sonrası Dersim’de K�rt�e’nin daha aktif kullanımı i�in �aba sarf ettiği y�n�nde bilgiler vardır[53].

Ko�giri b�lgesinin Kurmanci ağırlıklı olması ve okur oranının y�ksekliğinin Alişer’in propagandalarının cevap bulmasına ne kadar katkı sağladığını tespit etmek zordur. Aynı zorluk, ters bir durum yaşayan Varto’da ne kadar etkili olduğu i�in de ge�erlidir.

Yine de dil fakt�r�n�n her iki b�lgede etkisinin sınırlı olduğu kanısı ağır basmaktadır. Bu �nceden belirtildiği gibi, salt Alevi K�rt aşiretlerin dillerine olan ilgisizliğine bağlı değildir. Varto b�lgesinde konuşulan farklı dillerin sorunların ağırlaşmasına katkı yaptıklarına dair veriler yoktur. Tam aksine burada iki dillilik yetişkinler arasında yaygın bir fenomendi. Varto’da Zazaca konuşanlar Kurmanci’yi, Kurmanci konuşanlar da Zazacayı kendilerine yabancı g�rmezlerdi. Ayrıca dil �nemli bir etken olsaydı, Alevilerin Sait isyanına biraz daha ilgili olmaları gerekiyordu. ��nk�, 1925 isyanının liderleri (Şeyh Sait dahil) ve katılan tabanın �nemli b�l�m� Zaza idi. Varto Alevileri i�in bu da dikkate değer bir �zellik değildi; ��nk�, Sait ve taraftarları her şeyden �nce Sunniydi.

K�rt ulusalcılığının Kurmanci konuşan Aleviler �zerinde daha etkili olabileceği savını zayıflatan başka �rnekler de var. Ko�giri isyanına Malatya, Maraş ve Mazgirt gibi Kurmanci konuşan Alevilerden destek gelmedi. Zaten Ko�girililer de ilk etapta desteği onlardan değil, kendilerini k�ken olarak bağladıkları �oğunluğu Zazaca konuşan Dersim aşiretlerinden istediler. Başından itibaren b�t�n �abaları bu y�nde oldu. �te yandan KTC’nin de b�lgede �alışmaları iki merkezle sınırlı kaldı: Umraniye ve Hozat[54]. Birisi ağırlıklı Kurmanci, diğeri Zazaca konuşmaktaydı. Her iki b�lgenin ortak yanı Şeyh Hasanlı olmaları ve bu aşiretin bir �yesi olan Alişer tarafından �rg�tlenmiş olmalarıydı.


dış fakt�rler: ermeniler ve misyonerler

Yirminci y�zyılın ilk �eyreğinde b�lgede g�nl�k hayatın değişimini belirleyen �nemli gelişmelerden birisi de Ermeni n�fusunun yok olmasıydı. Bu s�re�, Ermenilerle yakın komşu ilişkiler yaşayan Alevi K�rtleri de etkisiz bırakmadı. 

Ermenilerin 19. y�zyılın ikinci yarısından itibaren b�lgede faaliyetlerini artırmalarının nedenlerinden birisi Batılı misyonerlerin �alışmaları olmuştu. Hıristiyan Ermenileri Protestanlaştırmak i�in gelen misyonerler, onların ulusal bilin� kazanması ve aktif taleplerde bulunmaları i�in �alışmalar yapıyorlardı. Bu �alışmalar sırasında, Alevilerle de tanışmış, kimi yerlerde sıcak ilişkiler kurmuş ve Alevileri de y�nlendirebileceklerine inanmışlardı. Alevileri, Hıristiyanlara yakın bir grup olarak g�rmeleri, bu �abalarında belirleyici olmuştu[55].

Sivas bu �alışmaların en yaygın olduğu b�lgelerden birisiydi. Ayrıca Sivas, 1900’lerden itibaren orta Karadeniz ve g�ney illerinde  (Tokat, Amasya, Sivas) Pontus hareketlerinin de faaliyet alanı i�indeydi[56]. Pontus�uların �alışmaları 1918 sonrası a�ık silahlı faaliyetlere d�n�şm�şt�.

Ko�giri isyanının �ncesine kadar b�lgede faal olan misyonerler, Kieser’e g�re, onların ulusalcı olmalarında da rol oynamıştı. Kieser, misyoner �alışmalarının Ermeniler’de olduğu gibi, Aleviler’de de kendilerine g�venin artması ve hatta bir Alevi r�nesansının yaşanmasına yol a�tığını �ne s�rer. Bu hem misyonerlerle doğrudan ilişki sayesinde hem de dolaylı olarak Alevilerin iyi ilişkiler yaşadıkları Ermeniler aracılığıyla olmuştu[57].

Misyonerler ve Ermenilerle ilişkilerin Aleviler �zerinde bu y�nde bir etki yaptığını kanıtlayacak ciddi veriler yoktur. Kieser’in savını desteklemek i�in �ne s�rd�ğ� kaynakların b�y�k b�l�m� misyonerlerin kendilerine aittir. Bunlar da olduk�a abartılı ve tek taraflı beklentilerin �r�n�d�r. Bu etkilenmeden bahsedilse bile, bunun neden yalnız Sivas Alevileriyle sınırlı kaldığı sorusu da sorulabilir. Aynı misyoner �alışmaları Malatya, Harput ve Maraş’ta da olmasına rağmen, taleplerini y�ksek sesle dile getiren Alevileri buralarda g�rmek m�mk�n değildi.

Ermeni n�fusuna uygulanan şiddetin kendisini, Ko�giri isyanının �nemli nedenlerinden biri olarak değerlendirenler de vardır. Buna g�re, Aleviler, Ermenilere yapılanların kendilerine karşı da yapılacağı tedirginliğiyle isyan etmişlerdi[58]. İsyanın yalnızca Ko�giri’yle sınırlı kalması, korkusunun neden yalnız Ko�giri’de etki yaptığı sorusunu g�ndeme getiriyor. Diğer yandan Ko�giri’deki isyan �ncesi yapılan �alışmalar ve isyan s�resince ilan edilen istemler dikkate alındığında, bu fakt�r�n, isyancı liderler i�in bir propaganda malzemesi dışında,  Ko�giri olaylarında etkisinin olmadığını g�steriyor.

Aslında Ermenilere uygulanan şiddetin başka bir etkisinden s�z etmek daha doğru olacaktır. Alevilerin Ermeni toplumuyla iyi ilişkileri olduğu ve bir�ok yerde Ermenileri korudukları y�n�nde veriler vardır. Bunu t�m Aleviler i�in s�ylemek m�mk�n değildir. En azından Erzincan ve Varto b�lgesinde Ermenilere karşı �atışmalara katılan ve Hozat gibi yerlerde onları Osmanlı birliklerine teslim eden Aleviler de vardır[59]. Ermenilerden boşalan yerler bu y�redeki Alevi aşiretlerce gasp edilmişti. Ermenilerin geri d�nmesi bu kazanımların elden gitmesi anlamına gelmekteydi.

Ayrıca 1918 sonrası uluslararası antlaşmalar bu b�lgeleri kurulacak bir Ermenistan’a devredilmesini �ng�rd�ğ�nde, b�lgedeki Sunni K�rt aşiretleri gibi onlar da Ermeni �alışmaları karşısında yer aldılar. Bu y�zden antlaşmaları onaylayan İstanbul h�k�meti değil de, onlara a�ık�a savaş a�an Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yanında yer almaları tesad�f değildi. Tıpkı Sevr Antlaşması’na karşı uluslararası kurumlara telgraflar �eken, Ankara’da kurulan mecliste yer almakta teredd�t etmeyen ve Ko�giri’ye karşı duran aşiretlerin ve şahısların da aynı b�lgelerden olmaları gibi.


sonu�

Bu makalede bir ge�iş d�nemi olan 1918-23 yılları arası, Varto ve Ko�giri �rneğinden �ıkarak, b�lge Alevilerinin Mustafa Kemal hareketiyle olan ilişkileri değerlendirilmeye �alışıldı.

Sonu� olarak şu tespitler sıralanabilir: Varto Alevilerinin Mustafa Kemal’in yanında yer almaları, Alevilerin başından itibaren Kemal’in cumhuriyet�i, ilerici g�r�şlerinden kaynaklanmadı. Varto’nun Kemal yanlısı olması, Varto’daki sorunlar ve aşiretler arası ilişkiler ve inan� farklılıklarının bir zorunluluğu olarak a�ıklandı. Aslında Varto’da Alevi aşiretlerin, �teden beri s�rt�şt�kleri Cibranlıların i�inde yer aldıkları bir K�rt isyanına karşı �ıkması, aşiret toplumunun �zelliklerinin hakim olduğu ve din s�rt�şmelerinin yaşandığı bu b�lgede a�ıklanması zor bir durum değildir. Varto Alevileri ‘d�şmanımın d�şmanı dostumdur’ gibi bir siyasetle hareket ettiler ve yaşamlarını korumak i�in Cibranlıların başarısının karşısında durdular. 

Varto’ya g�re Ko�giri’nin isyancı karakterinin izahı daha karmaşıktır. Diğer Alevi K�rt b�lgelerinden daha iyi ekonomik ve sosyal konumda olan Ko�giri’nin b�ylesi bir ser�vene başlayıp sahip olduğu her şeyi yitirme riskini alması, aşiret toplumunun �zellikleriyle a�ıklamak m�mk�n değildir. Ko�giri isyanı aşiretlere dayansa da geleneksel bir aşiret eylemi değildir; aşiretler �tesinde ulusalcı kişilerin girişimidir. Bu kişilerin, sosyal ortamın uygunluğunun yardımı ve tesad�fi olayların sonucu yakaladıkları bir fırsattır. Onlar, bu erken d�nemde aşiret ruhunun her d�zeyde hakim olduğu bir toplumu ulusal motiflerle ayaklandırmaya �alışmışlardır. Hızlı yenilgileri de erken olmalarından kaynaklanmaktadır. Aşiret bağları olan Batı Dersim dışında destek g�rmemişler ve Alevilerin b�y�k b�l�m� ve Sunni K�rtlerin t�m� onları yalnız bırakmıştır. Ko�giri’nin yenilgisi sonraki K�rt eylemlerinin yenilgisinin başlangıcı ve K�rt toplumunun sorunlu yapısının bir ilk yansıması olarak g�r�lmelidir.

Bu y�zden Alevilerin Cumhuriyet’le ideolojik buluşmaları bu d�neme ait değildir. Zaten Cumhuriyeti kuracak kişilerin de bu d�nemde cumhuriyet�ilik lehine a�ık�a ilan edilmiş programları da yoktur. Alevilerin Cumhuriyet’in modernist, laik yanıyla buluşması, Mustafa Kemal ve sonraki liderlerinin bu fikirleri uygulamaya koymalarıyla başlayacak 1923 sonrası d�neme aittir. Bu buluşmada �ne s�r�ld�ğ� gibi kendiliğinden ve aşikar değil, uzun ve sancılı bir s�re�le m�mk�n olmuştur. Cumhuriyet’in sorunlu inşası en fazla, bu konuda hassas olan Alevileri etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.



[1] Bkz. �z (s. 8): ‘Atat�rk, Anadolu’ya ge�tikten sonra en yakın destek�ileri Alevi-Bektaşiler olmuşlardır. Karşılayanlar, konuk edenler, yanında yer alanlar �oğunlukla Alevi-Bektaşilerdir.’; Cem (s. 34): ‘…Cumhuriyet y�neticilerince �ylesine bir politika izleniyordu ki, bunun K�rt toplumunun �teki kesimleri gibi Alevi K�rtler a�ısından da endişeye yol a�maması d�ş�n�lemezdi.’ Konuyla ilgili bir değerlendirme i�in bkz. Bahadır. 
[2]Bu makalede 1921 Ko�giri ve 1925 yılında Varto’daki olayların akışı detayla işlenmeyecektir. Her iki b�lgeyle ilgili değişik �alışmalarda bu y�nde bilgi bulmak m�mk�nd�r. Ko�giri i�in bkz. Dersimi (1988, 1992), Kemali, �i�ek, Balcıoğlu, Olson (1989b), Kieser (1994); Varto i�in bkz. Fırat (1968), Fırat (1986), Kocadağ, Olson (1989a), Bruinessen, Hallı. 
[3] Mehmet Halit Fırat’ın şu s�zleri bu tutumun iyi bir �zetini vermektedir: ‘Safsata ve hayali şeylerden nezih olan laik cumhuriyet şeklini asırların hasretiyle bekleyen Alevi T�rkler, Atanın ilkelerini mukaddes ve m�barek birer �kde ve imde gibi y�reklerinde sakladıkları ve gerektiği zaman teredd�ts�z silahlara sarılarak bu m�beccel ilkeleri hilafet, saltanat ve şeriatın kana susamış dest�rlerinden kurtarmağa ifayı vazife ve fedayi can eyledikleri g�n gibi meydandadır.’ (Fırat, M. H.: 10)
[4] Taşpınar: 52; Z�rcher: 159.
[5] Bozarslan: 170; Olson (1989a): 22; Tunaya: 200-1.
[6] Bkz. G�ldaş: 208-233.
[7] Dersimi (1988): 123.
[8] Faroqhi: 92.
[9] Grup hakkında geniş bilgi i�in bkz. Gezik (2000).
[10] �z: 13.
[11]Birge: 85.
[12] Bkz. �zk�k, Hallı, Dersimi (1988), Kalman.
[13] 1903 yılında raport�r Arif Bey, Dersimliler’in Hamidiye Alayları’na dahil edilmeleri i�in ilk �nce b�lgede asayişin sağlanması gerektiğini belirtiyordu. Bkz. Bulut: 122
[14] Rogan: 90; Kieser’a g�re, Abd�lhamit’in Alevileri değişik yollarla Saray’a bağlama �abası, 19. y�zyılda misyonerlerin etkisiyle gelişen Alevi bilincinin bağımsız bir harekete d�n�şmesini engelleme isteminden kaynaklanıyordu. Kieser (2000): 167.
[15] Dersimi (1988): 118; Karabekir: 78.
[16] �rnek i�in bkz. Karabekir: 196.
[17]Momen: 63.
[18] Seyit ailelerinin aktardıkları efsaneleri esas alınırsa onların otoriteleri, zamanında Sel�uklu ve Osmanlı Sultanları tarafından da tanınmıştı.
[19] Bu �zellik genelde tasavvuf akımlarında g�r�lmekteydi. Bu, onların hayatın akışından uzak ve �elişkiler �st� bir pozisyon almalarına neden olmaktaydı.
[20] Yakın tarihte bu tespite bir istisna oluşturan Kureyşan Seyitleri’nden Seyit Ali, ya da başka bir adıyla Aliye Gax’dı. O, Kureyş Seyitleri i�erisinde doğrudan talipleri olmayan bir ailenin �yesi olarak 1916 yılında yapılan b�y�k isyanın liderlerinden birisiydi (Dersimi (1988): 104). Kendisi hakkındaki anlatımlara g�re bağımsızlık i�in başkaldırmıştır. �zk�k de (s. 35), onun Rus işgalini fırsat bilip Dersim’in istiklali i�in başkaldırdığını aktarır. 
[21]�arpıcı bir �rnek Ovacık y�resinin Kalan aşiretidir. Şeyh Hasanlara bağlı Kalan aşireti kendi i�inde 3 ana kola ayrılmıştır: Ke�elan, Balan ve Abbasu Kor. Kalanlar 19. y�zylın son �eyreğinde ilk �nce Ovacığın yukarı Tornaba b�lgesini istila ettiler. 20. y�zyılın başlarında Ke�elan kolu Mercan b�lgesine yerleşmeye başladı. Mercan b�lgesinin asıl sakinleri olan Pezgevranlarla ilk s�rt�şmeleri yaşadılar. Ke�elanlar, Pezgevranları b�lgeden atmak i�in kardeş aşiretleri Balanları da y�reye �ektiler. Birlikte Pezgevranlara saldırdılar. Ağır kayıplar alan Pezgevranlar �nemli oranda Mercan b�lgesini terk ettiler. Kısa bir zaman sonra Ke�elan ve Balan aşiretleri birbirleriyle �atışmaya başladı. Y�ksek kayıplara neden olan bu �atışmalara, Pezgevranlardan boşalan yerlerin paylaşımı konusundaki anlaşmazlık neden olmuştu.
[22] Şeyh Hasanlara bağlı Qozu aşireti (Ko� Uşağı), d�rt tayfadan oluşuyordu: Qozu, Semkan, Reskan ve Nenkan. Hozat-�emişgezek b�lgesinde bulunan engebeli Aliboğazı mıntıkası merkezleri olup, t�m Batı Dersim’e yayılmışlardı. Onlar, b�lgenin en isyancı aşiretlerinden birisiydi. 1890’dan sonraki t�m isyanlarda adları ge�mektedir. �zerlerine yapılan askeri harekatlar, saklandıkları dağları ve diğer aşiret yardımları sayesinde başarısız kalmıştır. Qozuların b�lgede en �nemli destek�ileri bir başka g��l� aşiret olan Abbasanlar’dı. 20. y�zyılda Qozular g��lerini artarak b�lgenin zayıf aşiretleri �zerinde de kullanacak ve Dersim dışında yapamadıkları talanları burada yapmaya başlayacaklardı. Bu da onları artarak b�lge aşiretleriyle karşı karşıya getirecekti. �yle ki, 1926 yılında onlar �zerine yapılan tedip hareketinde bir�ok aşiret onlara karşı milis birliklerine katılacaktı. Dostları Abbasanlar ise bu durum karşısında tarafsız kalmayı tercih edeceklerdi. Bkz. Dersimi (1988): 198-203
[23] Bkz. Uluğ: 37, 40.
[24] �zk�k: 10; Hallı:373; Dersimi (1988): 86
[25] Kaya: 33.
[26] Bayrak: 264, 280.
[27] Uluğ : 42.
[28] Kaya: 35.
[29] Dersimi (1988): 188-190.
[30] Dersimi (1987): 79, 85,
[31] Yıldız: 69.
[32]Fırat, M.Ş.: 123-140; Hamidiye Alayları’na dahil olmayan Sunni K�rtler ve Ermeniler de bu aşiret birliklerinin baskılarına maruz kalmaktaydı. Bkz. Sykes: 406.
[33] Bu bilgiyi aktaran toplantıda hazır bulunan Mehmet Halit Fırat’tır (s. 18); Başka bir tanık ise Mehmet Şerif Fırat’tır. Mehmet Şerif (s. 158) verdikleri cevabı ş�yle �zetler: ‘Biz K�rt değiliz…Bizim size itimadımız yoktur. Siz Hamidiye alayı olduğunuz yıllarda birbirimizi kırdık. Bu defa sultan olmak istersiniz, biz de size kul olamayız.’ Kocadağ ise (s. 171) Alevi tepkilerini ş�yle aktarır: ‘…Alevi olduğumuz i�in yıllarca bizleri hor g�rd�n�z. Bizleri ezdiniz ve silahlı adamlarınızla zaman zaman k�ylerimizi bastınız…Hamidiye aşiret alayı oldunuz, ilk �nce bizleri kırdınız. Yarın h�k�met olursanız, yine ilk �nce bizi ezer ge�ersiniz.’
[34]Mehmet Şerif Fırat’ın aktardıklarına g�re, Alevi aşiretleri b�lgedeki t�m cephelerde �atışmalara katıldılar. Buna rağmen Mehmet Şerif Fırat, t�m desteklerine rağmen, isyan sonrası neden s�rg�ne g�nderildiklerine a�ıklık getirmez. Ayrıca Şerif Fırat’ın anlattıkları ordu kaynaklarınca desteklenmiyor. (Bkz. Hallı) Mehmet Halit Fırat ise daha �l��l� bir katılımdan bahseder. O, Alevi Abdalan aşiretinden isyancılara destek sunanlar olduğunu da aktarır (Fırat, M. H.: 27).
[35] Ko�giri ve b�lgedeki diğer Alevi aşiretler hakkında geniş bilgi i�in bkz. Baran: 28-67.
[36] B�lgede uzun d�nem �alışmış yetkililerden biri olan Tankut bu konuda şunları belirtiyor: ‘ Dersimli hududu haricine taşamaz ama Dersim’in daha uzaklarda duyulabilen bir sesi vardır. O vakit, Sivas Alevilerini kımıldatmış ve onlara emir ve işaret verebilmiştir…Vatanseverliğin hududu b�t�n Aleviliği kucaklamak ve sarmak ister, fakat ancak ve yalnız Sivas i�lerinde kabul ve h�rmet g�rebiliyor. Başka yerlerde Dersim’in Alevi milliyeti his ve hareket uyandırmaz.’ Bkz. Bayrak (1994): 444-5.
[37] Sykes: 373; Ko�girililerin itaatkar, b�lgelerin verimli ve okumuş olduklarını T�rk yetkililer de aktarmışlardır. Bkz. Kemali: 126; Ertuna: 53; Esengin: 181-2.
[38] Baran: 33;  Kendav: 42.
[39] Kemali: 126; Uluğ: 50; Dersimi (1988): 279; �i�ek: 140.
[40] Alişer hakkında bilgiler Ko�giri olaylarını işleyen t�m �alışmalarda bulunabilir. Onun hakkında ilk makale, bizzat onun �ld�r�lmesine karışmış Sevgen tarafından yazılmıştır. Alişer hakkında yerel anlatımlar i�in bkz. �i�ek: 152-63.
[41] Nuri Dersimi’nin hayatı ve d�ş�nceleri i�in bkz Kieser (1997).
[42] KTC, 1918 yılının sonlarında İstanbul’da, K�rt ileri gelenler tarafından kurulmuştu. Farklı dil ve dine mensup t�m K�rtlerden �yeye sahipti. Kurulmasından kısa bir s�re sonra �alışmaları yetkililerin takibine uğradı ve K�rt b�lgelerinde a�tığı şubeler kapatıldı. Baskılar ve bir o kadar da i� tartışmalar ve uyumsuzluklar 1920 yılında KTC’yi dağılma aşamasına getirmişti. �rg�t hakkında geniş bilgi i�in bkz G�ldaş. 
[43] TBMM b�nyesinde kurulan Ko�giri İnceleme Kurulu’nun raporu da Alişer’in rol�ne işaret etmektedir: bkz.  Kendav: 75-81.
[44] Osmanlı kaynakları onlar hakkında şu tespitleri aktarırlar: ‘Dersim’de 5000 kişilik k���k bir ordusu ile ve b�lgesinde o zamana g�re tahkim edilmiş beş kaleciği ile duruma tamamen hakim ve T�rklere d�şman olan Şeyh S�leyman ailesinin (Seyit Rıza’nın dedesi- y.n.) m�hitine ise h�k�met n�fuzu asla yanaşmadı.’ Bkz. Hallı: 370-1.
[45] Kemali: 127.
[46] Bu kimi zaman başka Hamidiye Alaylarının paşalarına sığınmaya kadar gitmekteydi. Bkz. Fırat (1986): 140.
[47] �rnekler i�in bkz. Kemali: 275; Hallı: 336.
[48] Varto b�lgesinde iki grup arası ilişkilerin g�nl�k yansımaları i�in bkz. Fırat, K. (2000) 
[49] Dersimi (1988): 94-8; Kendav: 43.
[50] 1918-25 arası Varto’da Bektaşi �alışmalarının i�in bkz. Fırat (1968): 14-5, 18, 30.
[51] Zazaca i�in de ilk �alışmalar iki Sunni din adamından gelmektedir. Bkz. Malmisanij,
[52] Kemali: 127.
[53] Bayrak (1994): 298.
[54] Balcıoğlu: 131; Tunaya: 189.
[55] Misyonerlerin Alevilerle ilgili değerlendirmeleri i�in bkz. Bayrak (1997); Kieser (2000); Alevi ve Hıristiyan ilişkilerinin bir değerlendirmesi i�in bkz Gezik (2003).
[56] Balcıoğlu: 120.
[57] Kieser (2000): 85.
[58] Bkz. Bahadır: 45. Bahadır, olayları ‘Ko�giri provokasyonu’ olarak değerlendiriyor ve bazı yetkililerin davranış ve a�ıklamalarının olayların kızışmasına neden olduğunu savunuyor.
[59] Fırat, M.Ş.: 151-4; Allen: 459; Sasuni: 139.                                       
Kaynak�a

Allen, W.E.D. (1953), Caucasian Battlefields: a history of the wars on the Turco-Caucasian border, London.
Bahadır, İ. (2002), Cumhuriyetin Kuruluş S�recinde Atat�rk ve Aleviler, Ankara.
Balcıoğlu, M. (2000), İki isyan: Ko�giri, Pontus -Bir Paşa: Nurettin Paşa, Ankara.
Baran, M. (2002),Ko�giri: kuzey-batı Dersim, İstanbul.
Bayrak, M. (1994), A�ık-Gizli/Resmi-Gayriresmi K�rdoloji Belgeleri, Ankara.
Bayrak, M. (1997), Aleviler ve K�rtler, Ankara.
Behrendt, G. (1993), Nationalismus in Kurdistan: Vorgeschicht, Entstehungsbedingungen und erste Manifestationen, Hamburg.
Birge, J.K., (1937), The Bektashi Order, London.
Bozarslan, H. (2003), ‘Kurdish Nationalism in Turkey: from tacit contract to rebellion (1919 – 1925)’, in: Vali, A. (ed.), Essays on the Origins of Kurdish Nationalism, California.
Bruinessen, M. Van (yy), Ağa, Şeyh ve Devlet: K�rdistan’ın Sosyal ve Politik �rg�tlenmesi, Ankara.
Bulut, F. (1992),Belgelerle Dersim Raporları, İstanbul.
�em, M. (1995), Alevilik Sorunu ve Dersim Ayaklanması �zerine, Stockholm�
�i�ek, E. A. (1999), Ko�giri Ulusal Kurtuluş Hareketi, Stockholm.
Dersimi, M.N. (1988), K�rdistan Tarihinde Dersim, K�ln.
Dersimi, M.N. (1992), Hatıratım, Ankara.
Esengin, K. (1975), Milli M�cadelede İ� Ayaklanmalar, İstanbul.
Ertuna, H. (1974), T�rk İstiklal Harbi - cilt 6, Ankara.
Faroqhi, S. (1981), Der Bektaschi Orden in Anatolien, Wien.
Fırat, K. (2000), Milletvekilliğine değişmem, İstanbul.
Fırat, M.H. (1968), 75 Senelik Derbeder bir Hayat Hikayesi, Ankara.
Fırat, M.Ş. (1986), Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara.
Gezik, E. (2000),Dinsel, Etnik ve Politik Sorunlar Bağlamında Alevi K�rtler, Ankara.
Gezik, (2003), ‘Alevilik ve Hıristiyanlık: ortak ge�miş mi, ortak gelecek mi?’, Munzur s. 15.
G�ldaş, İ. (1991), K�rdistan Teali Cemiyeti, İstanbul.
Hallı, R. (1972), T�rkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara.
Kalman, M. (1995), Belge ve Tanıklarıyla Dersim Direnişleri, İstanbul.
Karabekir, K. (1951), İstiklal Harbinin Esasları, yy.
Karabekir, K. (1990), Doğu’nun Kurtuluşu: Erzincan-Erzurum’un Kurtuluşu, Sarıkamış ve �tesi, Erzurum.
Kaya, A. (2004), İl�emiz Hozat, İstanbul.
Kemali, A. (1991), Erzincan, İstanbul.
Kendav, A. (2004), Ko�girililer, İstanbul.
Kieser, H.L. (1994), Les Kurdes Alevis Face au Nationlism Turc Kemalisme, Amsterdam.
Kieser, H.L. (1997), ‘Mehmet Nuri Dersimi, ein asylsuchender Kurde’, in: Kieser, H.L. (ed.), Kurdistan und Europa. Beitr�ge zur kurdischen Geschichte des 19. und 20. Jahrhunderts / Regards sur l'histoire kurde (19-20e si�cles), Z�rich.
Kieser, H. L. (2000), Der verpasste Fieden: Mission, Ethnie,und Staat in der Ostprovinzen der T�rkei 1839-1938, Z�rich.
Kocadağ, B. (1987), Lolan Oymağı ve Yakın �evre Tarihi, İstanbul.
Malmisanij (yy), ‘Bibliyografya Dimili’, Hevi. s. 3-7.
Momen, M. (1985),  An Introduction to Shi’i Islam. The History and Doctrines of Twelver Shi’ism, New Haven.
Olson, R. (1989a), The Emergence of Kurdish Natioanlism and the Sheikh Said Rebellion 1880-1925, Austin.
Olson, R. (1989b), ‘The Ko�giri Rebellion in 1921 and the draft Law for a proposed Autonomy of Kurdistan’, Oriento Moderno, n. 8.
�z, B. (1989), Kutuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler, İstanbul.
�zk�k, B. (1937),Osmanlılar Devrinde Dersim İsyanları, İstanbul.
Rogan, E.L. (1996), ‘Aşiret mektebi: Abdulhamit’ II’s School for Tribes (1892- 1907), International Journal of Middle Eastern Studies, n. 28.
Sasuni G. (1986), K�rt ulusal hareketleri ve Ermeni-K�rt iliskileri, Stockholm.
Sevgen, N. (1951), ‘Ko�girili Alişer’, Tarih d�nyası, s. 9.
Sykes, M. (1915),The Caliphs Last Heritage: a short History of Ottoman Empire,               London.
Taşpınar, �. (2005), Kurdish nationalism and political Islam in Turkey : Kemalist identity in transition, New York.
Tunaya, T. Z. (1986), T�rkiye’de Siyasal Partiler – cilt II: M�tareke D�nemi, İstanbul.
Uluğ, N.H. (1932), Derebeyi ve Dersim, Ankara.
Yıldız, H. (1990), Fransız Belgeleriyle Sevr-Lozan-Musul ��geninde K�rdistan, K�ln.
Z�rcher, E.J. (1987), Milli M�cadelede İttihat�ılık, İstanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder